Skip to main content
search

IT organizasyonlarında oldukça sık sorulan bir sorudur; “Test organizasyonu nasıl konumlandırılmalıdır?”, “Test faaliyetleri ekip içerisinde mi gerçekleştirilmelidir, yoksa dışında mı?”, “Test konusunda danışman firmalarla çalışılmalı mıdır?”

Birçok kez şahit olmuşuzdur, sadece birkaç yıl öncesinde geliştirilen programlama paradigmalarının terk edilerek tam tersi yöne evrildiğine. Büyük bir ilerleme olarak görülen katmanlı mimarinin popülerliğinin azalarak, yerini istemci zengin programlama yaklaşımlarına bırakmasına. Veya oldukça büyük şirketlerin artan iş gereksinimlerini verimli yönetebilmek adına büyük beklentiler ile oluşturdukları departmanları (örneğin; analiz, geliştirme, test ve operasyon) farklı sebepler dolayısıyla proje ekiplerine dönüştürdüklerine. Kurulan test ekiplerinin kapatılarak bu sorumlulukların analiz ve geliştirme ekiplerine verildiğine.

Bu aşamada akla şu soru geliyor; tüm bu firmalar ve yöneticiler önceki dönüşüm kararlarını alırken bugün yaşadığımız problemleri öngöremediler mi? Öngöremedilerse neden göremediler?

Bu soruya birçoğumuz kolaya kaçarak, ben de dahil, ilgili karar vericinin konuyla ilgili yeterince bilgi sahibi olmaması cevabını veriyoruz. Ancak bu cevabın her zaman doğru olduğunu söyleyemeyiz. Zira öyle olsaydı çevik dönüşümünü gerçekleştirmiş organizasyonların konuyla ilgili tüm sorunlarının çözümlenmiş olmasını beklerdik, ancak maalesef böyle olamıyor (Bu arada, çevik yaklaşımların büyük bir savunucusu olduğumu belirtmek isterim).

Son zamanlardaki gözlemlerime göre bu konulara cevap arayışımız doğru olmayan bakış açımız sebebiyle sekteye uğruyor. Olayları; doğru-yanlış, ileri-geri olarak nitelendiriyoruz. Ve bu nitelendirmelerin mutlak olduğu gibi bir yanılsamamız bulunuyor. Halbuki değerlendirmelerin durumsal gerçekleştirilmesi çok daha doğru sonuçlar elde etmemizde esas.

Şirketlerin farklı aşamalardan geçerek, sürekli bir değişim içerisinde bulunmasını “Devinimsel Entropi” olarak isimlendirmekteyiz.

Aynı av-avcı fenomeninde olduğu gibi devinimsel bir durum söz konusu. Kurumlar, kişiler ihtiyaçları doğrultusunda aldıkları kararlar ile kendilerini sinüs grafiğinin bir yanından diğer yanına doğru taşıyorlar. Bunu gerçekleştirirken de entropi gereği, düzensizlik içerisinde sürekli bir düzen/denge arayışı içerisine girip, bir sonraki aşamaya zemin hazırlıyorlar.

Örneğin, yeterince kaliteli ürünler ortaya koyamamaktan şikayetçi yönetim ekibi, çözümü ayrı bir test ekibi kurmakta arıyor olabilir ki bu oldukça mantıklı. Elbette, ilk etapta bu dönüşümde zorluk yaşansa da bir süre sonra faydaları görülmeye başlanıp, süreç hız kazanıyor. Ancak belirli bir süre sonra, test ekiplerinin varlığı sebebiyle analiz ve geliştirme ekiplerinin test ve kalite konularının yeterince sahiplenmeyip, tüm sorumluluğu test ekibine bıraktıkları gözlemleniyor. Bu da tabi ki test tarafında bir dar boğaza ve üretkenlik düşüşüne sebebiyet veriyor. Akabinde yönetim test ekiplerini dağıtarak önceki duruma dönmeye karar veriyor ve döngü bu şekilde devam ediyor.

Özetle, alınan kararların ve uygulanan yöntemlerin iyi veya kötü olmaktan ziyade bulunulan duruma uygun olup olmasının değerlendirmesi en doğrusu yaklaşım olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sebeple, mevcut koşullar ile geçmiş dönemin değerlendirilmesi oldukça yanıltıcı olmaktadır. Aynı şekilde geleceğin tahminlenmesi, dönemin koşulları hakkında şu andan bilgi sahibi olamamamız sebebiyle, oldukça zordur.

Dolayısıyla “test ekibi nasıl konumlandırılmalı” veya daha da temelde “test ekibi olmalı mı” sorularının cevabının zaman ve mekana göre farklılık gösterebileceğini kabul ederek mevcut durum için en doğru kararı, ihtiyaç duyuluyorsa konunun uzmanlarına danışarak vermek en doğru yaklaşım olacaktır.

Berk Dülger

Test Hizmetleri Yöneticisi

Close Menu